Çırak
yasından sesleniyor.
Öykülerinde genellikle günümüzün genel öykü eğiliminin dışında
bir çizgi izleyen Eraslan, henüz gerçek anlamda öyküsü yazılmamış
tanıdık bir mahalleye yöneltiyor bakışlarını ve oradan yaşantılara ses
veriyor. Evden, sokaktan, çarşıdan, esnaf dükkânından, dost mecli-
sinden el alan bu öyküler, mahallenin sokaklarında büyüyen bir ço-
cuğun, bir gencin yaşantısından kesitlerle ve sahici bir yaşanmışlık
duygusuyla veriliyor. Gerçek hayatla örtüşen bu anlatılar okuyucuda
otobiyografik öykü sanısını uyandırıyor.
Eraslan, bir çocuğun penceresinden anneyi, babayı, masalcı nineyi,
sakalı mis gibi kokan dedeyi, camideki müezzini, terziyi, berberi, çar-
şı esnafının muhabbetini, idealist genci, düzeni değiştirmek isteyen
dava peşindeki öğretmeni, ustayı ve çırağı anlatırken sakınmasız ve
içerden bir dil kullanıyor; perdelemiyor, örtmüyor, simgeselliğe baş-
vurmuyor. Bazen ironiye bazen gülmeceye kapı aralıyor. Kötünün
içindeki iyiyi gösterirken de, iyinin içindeki kötüyü gösterirken de
aynı duygu evreninden sesleniyor.
Eraslan, sahici bir dile yaslanıyor. İnandırıcılığını, samimiyetinden ve
doğallığından alıyor. Bir kahvede ya da bir dost meclisinde oturup
konuşur gibi yazıyor. Ölçülü biçili, ince işçilikle yontulup inceltilmiş
bir dille kurmuyor öykülerini; oldukça serazat ve hayatın içinden ses-
leniyor. Yer yer argoya da yer açan bu dil asla sıradanlaşmıyor.
Şiire ve masala göz kırptığı yerlerde Dedem Korkut’un sesi yankıla-
nır gibi oluyor.
Ali Karaçalı