Estetik
Vakıaların bu son derece çapraşıklığı, bediiyatın müspet veyahut ilmi şeklinin henüz neden yeni olduğunu ve her müellifin şahsiyetinin nasıl nüanslar arasında oynadığını ve san’at hakkında ilmi bir eserde bu şahsiyeti silmekten ise, san’at hakkında bir san’at eserinde ispat etmeği tercih ettiğini izah eder.
Şahsi hususiyetler üzerinde hâlâ millî hususiyetler hüküm sürmektedir; mahallî san’atlar bir memleketin mizacını nasıl aksettirirse, bir memleket bediiyatının da kendisine göre mahallin hususiyetlerini aksettirmesi tabiîdir.
Nihayet bütün milli mizaçların çok üstünde ferdi ve içtimai bütün şahsiyetleri, usul ve hakikat idealiyle birleştiren ilim zihniyeti meydana çıkar ve işte böylece bir ilim doğar. İlmî edebiyat henüz bir realite değildir. Fakat olmak üzeredir ve olacaktır.